Türkiye: Milliyetçilik mi, Ümmetçilik mi? İki Akımın Gerçekliği
Türkiye: Milliyetçilik mi, Ümmetçilik mi? İki Akımın Gerçekliği
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana süregelen temel tartışmalardan biri, ülkenin kimliğinin milliyetçi mi yoksa ümmetçi mi olduğu ekseninde dönüyor. Bu iki kavram, Türkiye'nin siyasi, toplumsal ve kültürel yapısını anlamak için anahtar niteliğinde. Peki, aralarındaki farklar neler ve Türkiye'de hangisi daha baskın?
Milliyetçilik: Ulus-Devletin Temeli
Milliyetçilik, en temel anlamıyla, bir ulusun kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğunu savunan, ulusal birlik ve beraberliği ön planda tutan bir ideolojidir. Türkiye bağlamında milliyetçilik, Türk ulusunun kültürel, dilsel ve tarihsel ortak paydaları üzerinden şekillenmiştir. Özellikle Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ideolojilerinden biri olmuştur.
Ulusal Birlik ve Bağımsızlık: Milliyetçilik, ülkenin toprak bütünlüğünü, bağımsızlığını ve ulusal çıkarlarını her şeyin üzerinde tutar.
Ortak Kültür ve Dil: Türk dilinin ve kültürünün korunması, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması milliyetçiliğin önemli unsurlarındandır.
Modernleşme ve Laiklik: Cumhuriyetin ilk yıllarındaki milliyetçilik anlayışı, aynı zamanda batılılaşma ve laiklik ilkeleriyle de iç içe geçmiştir.
Vatan Sevgisi: Milliyetçilik, bireyin vatanına duyduğu derin sevgi ve bağlılığı ifade eder.
Türkiye'de farklı tonlarda milliyetçi partiler ve gruplar siyaset sahnesinde aktif rol oynamakta, ulusal değerlerin ve Türk kimliğinin korunması gerektiğini vurgulamaktadır.
Ümmetçilik: İslam Coğrafyasında Birlik Vurgusu
Ümmetçilik (Pan-İslamizm olarak da bilinir), Müslümanların din kardeşliği temelinde birleşmesini ve ortak bir "İslam Ümmeti" bilinciyle hareket etmesini savunan bir düşünce akımıdır. Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde Batı'nın yükselişi ve imparatorluğun dağılma sürecine girmesiyle birlikte güçlenen bir ideoloji olmuştur.
Din Kardeşliği: Ümmetçilik, ırk, dil, milliyet gibi farklılıkları ikinci plana atarak tüm Müslümanları ortak bir din kardeşliği etrafında birleştirmeyi hedefler.
İslam Coğrafyasına Yöneliş: Bu anlayış, Türkiye'nin sadece kendi sınırları içindeki halkıyla değil, tüm İslam coğrafyasındaki Müslümanlarla güçlü bağlar kurmasını ve onlara destek olmasını savunur.
Siyasi ve Manevi Birlik: Ümmetçiler, İslam dünyasının siyasi ve manevi olarak bir araya gelerek ortak hareket etmesi gerektiğine inanırlar.
Osmanlı Mirası: Bazı ümmetçi yaklaşımlar, Osmanlı'nın İslam dünyasındaki liderlik rolünü ve kültürel mirasını bugüne taşımayı hedefler.
Türkiye'de ümmetçi söylemler, özellikle muhafazakar ve İslamcı çevrelerde yankı bulmakta, İslam dünyasıyla ilişkilerin güçlendirilmesi ve Filistin gibi konularda ortak tavır alınması gerektiği vurgulanmaktadır.
Türkiye Nereye Evriliyor?
Türkiye, tarihsel olarak hem milliyetçi hem de ümmetçi damarları içinde barındıran bir ülke olmuştur. Cumhuriyetin ilk yılları güçlü bir milliyetçi dönem olarak öne çıksa da, Osmanlı mirası ve İslam kimliği hiçbir zaman tamamen silinememiştir. Son dönemde ise özellikle Orta Doğu ve İslam coğrafyasıyla ilişkilerin artmasıyla birlikte ümmetçi söylemlerin ve politikaların daha görünür hale geldiği söylenebilir.
Türkiye'nin bu iki akım arasındaki dengesi, iç ve dış politikasını şekillendirmeye devam etmektedir. Her iki ideoloji de farklı kesimlerden destek bulmakta ve Türkiye'nin gelecekteki yöneliminde önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye'nin hem ulusal çıkarlarını koruyan bir milliyetçi yaklaşımı hem de İslam dünyasıyla dayanışmayı esas alan bir ümmetçi duruşu aynı anda sergileyebilmesi, dinamik bir denge arayışının parçası olarak görülebilir.
Siyasilerin Ümmet-Millet Tartışması Üzerinden Siyaset Yapması ve Toplumsal Bölünme
Siyasetçilerin ümmet ve millet gibi kimlik eksenli kavramlar üzerinden siyaset yapması, Türkiye'de uzun yıllardır gözlemlenen ve genellikle toplumsal kutuplaşmayı derinleştiren bir durumdur. Bu tür bir siyaset, farklı ideolojik veya yaşam tarzı grupları arasında gerilimleri artırma potansiyeli taşır.
Bölünmenin Nedenleri ve Sonuçları
Kimlik Siyaseti: Ümmet ve millet kavramları, her ikisi de güçlü duygusal ve tarihsel bağlamlara sahiptir. Siyasiler bu kavramları kullanarak kendi tabanlarını konsolide etmeye çalışırken, aynı zamanda diğer grupları "öteki"leştirme riskini taşırlar. Bu durum, toplumsal fay hatlarını belirginleştirerek ortak zemin bulmayı zorlaştırır.
Kutuplaşmanın Derinleşmesi: Özellikle seçim dönemlerinde veya kritik siyasi süreçlerde bu tür söylemlerin yoğunlaşması, toplumda "biz" ve "onlar" ayrımını pekiştirir. Farklı kimliklere sahip kesimler arasında diyalog köprüleri zayıflarken, önyargılar ve yanlış anlamalar artabilir.
Sorunların Göz Ardı Edilmesi: Kimlik siyasetine odaklanmak, genellikle ülkenin gerçek sorunlarının (ekonomi, eğitim, adalet vb.) ikinci plana atılmasına neden olabilir. Siyasi tartışmalar, somut çözümler yerine kimlikler üzerinden yürütüldüğünde, toplumsal refah ve ilerleme sekteye uğrayabilir.
Güven Eksikliği: Sürekli kimlik üzerinden yürütülen siyaset, farklı toplumsal kesimler arasında karşılıklı güvenin azalmasına yol açar. Bu da toplumsal uyumu ve birlikte yaşama kültürünü olumsuz etkiler.
Ne Yapmalı?
Bu tür bir bölünmenin önüne geçmek için siyasetçilerin daha kapsayıcı bir dil kullanması, ortak değerlere vurgu yapması ve kimlikler üzerinden değil, ülke sorunları üzerinden siyaset üretmesi büyük önem taşır. Toplumun tüm kesimlerini kucaklayan, farklılıkları zenginlik olarak gören bir yaklaşım, toplumsal barış ve huzurun sürdürülebilirliği için elzemdir.
Yazan:özgür Mutlu